e
sv

Atlantis’in Varlığına İlişkin Kanıtlar Var !

345 Okunma — 09 Ocak 2021 15:56
avatar

Admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

1973 yazı boyunca UPI ve bazı büyük Amerikan gazetelerinde belirtildiğine göre, Atlantik Okyanusu'nun tabanında 'in kalıntılarını bulan bilimsel ekibinin başkanı Maxine Ashner, “Bu, dünya tarihinin en büyük keşfidir” diye açıklamıştı. UPI, haberine “Maxine Ashner” “binlerce yıl önce denizin dibine gömülen süper uygarlığın kalıntılarının dalgıçlar tarafından bulunduğunu açıkladı” diyerek devam ediyordu. “Dalgıçlar, antik Yunan düşünürü Eflatun'un belirttiği noktada, caddeler ve bazısının üzerinde eş-eksenli spiral motifler olan sütunlar bulmuşlardır. adamları, öğretmenler ve maceraperestlerden oluşan 70 kişilik bu grup, Los Angeles California'daki Pepperdine Üniversitesi tarafından desteklenmektedir.”

“Altın Çağlar Tarihi” isimli dokümanda, Bahamalar'dan (Batı) Avrupa ve Afrika kıyılarına kadar uzanan bir alanda bulunmuş olduğu açıklanan bu piramitler, kubbeler, döşeli yollar, dörtgen biçimli binalar, kanallar ve insan yapısı eserlerden oluşan 70'den fazla kalıntı; kayıp kıtanın devasa büyüklüğü hakkında bize bir fikir verebilir.”

Aslında birçok çi ve ünlü yazar, Atlantis'in geçmişte var olduğuna inanarak bu kıta hakkında yazılar kaleme alıp Maya ve Aztekler'in atalarının, Atlantis ve Mu'dan geldiğini anlatmış, Peru'da bu kayıp kıtaları gösteren antik tabletlerin resimlerinin çekildiğinden ve Atlantis'i açık bir şekilde gösteren antik haritalardan bahsetmişlerdir.

Bulunmuş olan kalıntılardan bazıları şunlardır: -Dr. Ray Brown tarafından 1970'lerde Bahama açıklarında deniz tabanında bulunan bir piramit. Dört dalgıç eşliğinde dalan Dr. Brown, ayrıca caddeler, kubbeler, dörtgen biçimli binalar, tanımlanamamış metalik cihazlar ve elinde, içinde minyatür piramitler bulunan “gizemli” bir kristal tutan bir heykel bulmuştur.

Metal cihaz ve kristaller analiz edilmek üzere Florida'daki bir üniversiteye götürülmüş ve burada kristalin, içinden geçen enerjiyi güçlendirdiği gözlenmiştir.

-Dr. Mansan Valentine'in keşif ekibi tarafından 1960'lı yıllarda Bimini Adası açıklarında deniz altında bulunan yolların ve binaların resimleri çekilmiş ve yayınlanmıştır. Ayrıca Bahamalar'daki Cay-Sal ve Fas açıklarında da 15 ila 18 metre derinlikte benzeri harabeler bulunmuş ve resimleri çekilmiştir.

-Tony Benlk isimli araştırmacının bildirdiğine göre tepesinde, dev bir kristal bulunan devasa bir piramit Atlas Okyanusu'nun ortasına düşen bölgede 3.050 metre derinlikte bulunmuştur.

-1977 yılında Ari Marshall'ın araştırma ekibi, Bahamalar'daki Cay- Sal'ın açıklarında yaklaşık 46 metre derinlikte dev bir piramit bulmuştur. Piramitin yüksekliği 198 metre olup, çevresi; piramitteki açıklıklardan dışarı doğru akan kabarcıklı beyaz bir su tarafından esrarengiz bir şekilde aydınlanmaktadır. Piramit o derinlikte, karanlık yerine yeşil renkli bir su tarafından çevrelenmiştir.

-Boris Asturua tarafından yönetilen keşif gezilerinde, Portekiz'in 643 km. açığında, son derece dayanıklı betonumsu ve plastik bir malzemeden yapılmış binalardan oluşan batık bir şehir bulunmuştur. Ekip şefi, “Kalıntıların görünüşü, tek raylı bir ulaşım sisteminin varlığını akla getirmektedir” demiştir.

-Beş dönümlük bir alanı kaplayan yivli sütunların üzerinde yükselen mermerden yapılmış bir Akropol (şehrin en yüksek yeri) vardır.

-O zamana kadar (19. yy) tarihçilerinin sadece bir efsane olduğunu kabul ettikleri Truva şehrini bulan ve burayı kazan Heinrich Schleimann, ünlü Priam hâzinesinin içinde, onu inceleyen bilim adamlarınca ne olduğu anlaşılamayan bronz vazo ile ilgili yazılı bir rapor bırakmıştır. Vazonun iç kısmında bulunan Fenike dilindeki kabartma yazılarda, onun Atlantis Kralı Kronos tarafından gönderildiği belirtilmektedir. Benzeri kaplar Bolivya'da Tiahuanaco'da da bulunmuştur.

Ayrıca yol, bina ve sütunlarla ilgili olarak, bulundukları yerlerde mevcut olmayan malzemelerden yapılmış diğer birçok örneğe de rastlanmıştır. Kristof Kolomb, Amerika'yı keşfettiği gezisine çıkmadan önce üzerinde çalıştığı Antik Yunan haritaları haricinde, Atlantis'i gösteren daha pek çok antik haritaya sahipti.

Aztek, Maya, Antik Yunan, Mısır, İspanya, Hindistan, Tibet ile Atlantik ve Pasifik Okyanusu'ndaki adalarda bulunan antik yazıtların hepsi, batık kıtalardan ve kendilerinin bu kıtalarla olan bağlantılarından bahsetmektedir.

Tarihle ilgili kabullenmelerimize meydan okuyacak türden buluntular, örneğin kaya tabakaları arasında bulunan insan ayağı ve ayakkabı izleri; mükemmel tasarlanmış bir küp, bilim adamlarına göre kafatasında sadece bir merminin açabileceği bir delik bulunan tarih öncesi bir hayvanın iskeleti, bir vida kalıntısı ve diğer çağdaş ürünlerin benzerleri; jeologları, bu nesnelerin milyonlarca yıl önce yapıldığını kabul etmeye zorlamaktadır. Tüm bu buluntular ortaya çıktıkça günlük gazetelerde yayınlanmışlar, fakat tarih kitaplarının dışında bırakılmışlardır. Çünkü tarihçiler bunların varlığını kendi teorileriyle açıklayamamaktadırlar.


Kimdi Bu Atlantisliler?

 Her şeyden önce, dalgaların altında kaybolan Atlantis'in; kadim çağlardaki yegane kıta olmadığını belirtmek gerekir. O zamanlarda Pasifik Okyanusu'nda Mu ve Mar, Hind Okyanusu'nda Lemurya gibi diğer birçok ülkelerle irtibatta bulunan devasa kıtalar mevcuttu. Bu kayıp kıtalardaki yüksek dağ silsileleri, bugün, okyanuslardaki adaları teşkil etmektedir.

Günümüzde sadece kafalarını görebildiğimiz devasa taş heykelleri bünyesinde barındıran Paskalya Adası'nın, Lemurya'nın bir kalıntısı olduğu düşünülmektedir.

O dönemde, kuzeyde Thule ve Hiperborea kıtaları da mevcuttu. Bunların günümüzdeki kuzey kutbunun bulunduğu bölgede battıklarına dair bilgiler mevcuttur. Bugün güney kutbu olan toprak parçasında, bir zamanlar tropikal iklimin hüküm sürdüğü ve üzerinde insanların yaşadığı düşünülmektedir.

Birçok binyıldan sonra, son olarak 11.500 sene önce meydana gelen dünya çapındaki afetler sebebiyle su ile kaplanan bu muhtelif kıtaların, bir zamanlar yüksek derecede gelişmiş uygarlıklarca nasıl iskan edildiği ilginç bir konudur. Bizim (göreceli olarak) yakın zamanlarda kaleme alınmış tarihimizden önceki dünya tarihine ilişkin ipuçları, Sümerlilerin yazıtlarında mevcuttur.

Peki Atlantisliler kimlerdi? Nasıl bir biçimleri vardı?

Aşağıdaki bilgiler bu konuya oldukça özetlenmiş bir giriş yapmak için muhtelif kaynaklardan derlenmiştir:

Orijinal Atlantisliler dünya dışı kökenli olup, dünyaya 50.000 yıldan daha önceki bir zamanda gelmişlerdi. İnsanımsıydılar ama günümüz insanından farklıydılar. Son derece uzun boylu ve açık tenliydiler. Kökenleri muhtemelen Lyra (Çalgı) takım yıldızına dayanmaktaydı. Yaşam süreleri 800 yıl civarında olup “uzun olanlar” olarak da bilinmekteydiler. Elohim veya Annunaki olarak bilinen Atlantislilerin hikayeleri, Tevrat'ın yaradılış bölümünde gizlidir.

Birçok antik uygarlık dünyada çok eskiden var olmuş dev insanlara, titanlara inanır. Farklı ırklar, onları farklı adlarla bilirler. Bu 2 ila 3,5 metre uzunluğundaki insanımsılar, dünyada muhtelif yerlerde, arkeologları şoke eden 2,4 ila 3,6 metre uzunluktaki iskeletler bulunana dek “efsane” olarak isimlendirilirlerdi. İspanyollar, İnka'ların ülkesini istila ettikleri sırada And Dağ'larında dolaşan 2,5-3,5 metre uzunluğundaki vahşi sarışın adamlardan bahseden günlükler bırakmışlardı.

Gezegen üzerinde diğer gruplarla birlikte faaliyet gösteren bu Atlantis'liler zamanla, işçi olarak kullanmak üzere, genetik manipulasyon yoluyla daha kısa boylu küçük insanlar yarattılar. “Adaırıu” ya da “insan”, dünyadaki muhtelif projelerde çalışmak için yaratılmıştı, insana kendi kendisini çoğaltma yeteneğinin (ilk günah) verilmesi ile birlikte nüfus büyük bir hızla arttı. Annunaki'ler daha fazla işçi talebi için seslerini yükselttiler. Dişi insanlar senede sadece bir kere değil, her 28 günde bir hamile kalabilecek şekilde değişime uğratıldılar: “Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım.” (Eski Ahit, Tekvin Bap 3:16) En sonunda Annunaki askerleri dünyalı dişilerle birleşerek çoğalmaya başladılar. “(Elohim) Tanrı oğulları insan kızlarına vardıkları ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman…” (Eski Ahit, Tekvin Bap 6:4)

Atlantis Teknolojisi; ATLANTİS ŞUURU giderek, daha az maddesel olan bir biçimden duyusal ya da fiziksel bir hale doğru gelişti. Hakkında bilgimiz olan diğer antik uygarlıklara hiç benzemeyen Atlantis'in teknoloji seviyesi, bizim şu anda sahip olduğumuzdan çok daha üstündü.

Kristallerin gücünü keşfeden Atlantis'liler onların kullanımını o derecede suistimal ettiler ki, sonunda kıtanın okyanusa gömülmesine yol açan felakete neden oldular.

Atlantis'liler kristallerin ışını güçlendirme ve depolama bilgisini kullandılar. Bugün artık, yoğun bir ışıl huzmesinin, bir mücevherin traşlanmış yüzleri arasında belirli bir dizi yüze doğru yönlendirilmesiyle, bu değerli taştan yansıyan ışık huzmesinin zayıflamadığı, aksine güçlendiği bilinen bir fenomendir. Dahası bu güçlenmiş ışın, geniş ve karmaşık bir spektrum meydana getirir. Atlantis'liler, günümüzde ham petrolün farklı kısımlarının farklı amaçlarla kullanılması gibi, bu enerji spektrumunu da farklı amaçlar için kullandılar. Örneğin, aynı temel malzemeden farklı kısımlar ayrıştırarak elde edilen enerjinin bir kısmını “şeyler” meydana getirmek, bir kısmını şifa vermek, diğer bazı kısımlarını da madde ya da bilgi artırımı için kullandılar. Atlantis'liler, moleküler yapıları ayrıştırmak ve onları yeniden biraraya getirerek yeni bir yapı inşa etmek suretiyle, madde üretmeyi, maddenin şeklini değiştirmeyi başarabiliyorlardı.

 Kristaller; alıcıların vericilere eş ya da yakın güçte olduğu durumlarda enerjiyi uzun mesafeler boyunca iletmek, alıkoymak, yoğunluğunu muhafaza etmek ve odaklamak yeteneğine sahiptirler.

Nitekim Atlantis'liler bir piramitten diğerine enerjiyi transfer edebiliyorlardı. Dünyanın yüzü belirli bir noktaya bakarken; piramitlerden biri, enerjileri yoğunlaştırıp iletme vazifesini görürken diğerleri alıcı cihazlar gibi çalışıp bunu gerektiği zaman serbest bırakıyorlar veya yayıyorlardı. Bu mekanizma, bir piramitin astronomik konumlanması (dünyanın hareketinden dolayı) uygun olmadığında ise, diğerlerinden ona enerji aktarabilecek şekilde ters yönde de çalışabilmekte olup, çok etkili ve basit bir metottu; ancak bu daha sonra birçok güçlüğü beraberinde getirdi.

Atlantis kristalleri doğal formlardı fakat büyümeleri hızlandırılmaktaydı. Güç yükleme ve iletme işinde kullanılmak üzere üretilen bazı berrak kuartz kristalleri; 12 kenarlı, 3 m. çapında ve 7,5 m yüksekliğindeydiler. 1,2 ila 1,5 metre arası daha küçük kristaller; şifa vermek, meditasyon

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI